196 | Geçmişi Geride Bırakmak - podcast episode cover

196 | Geçmişi Geride Bırakmak

Dec 10, 202435 min
--:--
--:--
Listen in podcast apps:

Episode description

Geçmişi geride bırakmak mümkün mü?

Yeni Renault Duster'ı keşfetmek için:⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠ ⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠ www.renault.com.tr

Videocast bölümlere ⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠https://www.youtube.com/@BuMuYani⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠ linkiyle youtube'dan erişebilirsiniz.

Ayrıca ⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠"⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠katıl⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠"⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠ butonundan bize destek olarak üyelere özel içeriklere de göz atabilirsiniz.

Instagram: ⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠https://www.instagram.com/bumuyanipodcast/ ⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠

Twitter: ⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠https://twitter.com/bumuyanipodcast⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠

İletişim: ⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠bumuyanipodcast@gmail.com⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠

Bu podcast ⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠justwork⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠ stüdyolarında kaydedilmiştir.

Bu podcast Renault hakkında reklam içermektedir.

Transcript

Renault Duster'ın sunduğu bu miyani başlıyor. Merhaba ben Zuhat. Selam ben Dolcan. Her hafta yeni bir konuya bu miyani dediğimiz podcastimize hoş geldiniz. Buyurunuz. Selam millet. Muhtemelen daha bugün bile muzdarip olduğunuz ya da bunu akşam dinliyorsanız birkaç saat sonra kafanızı yastığında koyduğunuzda muzdarip olacağınız bir konuyla geldik. Geçmişi geride bırakmak. Geçmişi geride bırakan varsa buyursun gelsin.

Geçmiş ülkede bırakan varsa çıksın kasıyor çünkü. Şu an çıksın çünkü bu bölüm size hiçbir şey ifade etmeyecek. Geçmiş ülkede bırakabildin mi? Ya oğlum yani sen... Çok yanlış insana çok yanlış sorular soruyorsun bugün. Seyidim sen geçmişi geride bırakmış gibi hissediyor musun? Yok asla. Yok değil mi? Geçmiş geride bırakılamaz ya. Yani geçmiş geride bırakılamaz da bugüne taşınmayabilir.

Bugüne bu kadar taşınmayabilir. Bu kadar taşınmayabilir. Ne diyorsun abi? Yani herhalde 100 kişinin % bundan muzdariptir. Bir şekilde yakın geçmişi de uzak geçmişi de geçmişte bırakamıyoruz. Ya bu problem ama biraz arttı bence. Yakın zamanda. Yani benim arttı. Ben dinleyenlerin de arttığını tahmin ediyorum. Bunun da bence bir sebebi var abi. Yani biz bence geçmişle dört şekilde etkileşime geçiyoruz. Allah Allah.

Öyle geldim diyorsun. Ya bir pozitif bir anıyı hatırlayıp iyi hissediyoruz. Ya pozitif bir anıyı hatırlayıp kötü hissediyoruz. Ulan hani güzel günler geride kaldı gibi. Ya negatif bir anıyı hatırlayıp kötü hissediyoruz. Bazen de negatif bir anı hatırlayıp iyi hissediyoruz. Hani kötü günler geride kaldı gibi. Biz abi bence şu an ya iyi zamanları hatırlayıp kötü hissediyoruz. Ya da kötü zamanları hatırlayıp daha yine kötü hissediyoruz. Yani öyle bir sıkışmıştık. Çünkü...

Bugün de çok alakalı. Yani sen bugününden memnun değilsen, bugünün de mutlu değilsen şunu diyemezsin yani abi işte... Geçmişte çok güzel günler vardı. Çok şunu şu an kötüyüz. Hayır. Yani güzel günlerdi be dersin. Şimdiki zamandan mutlu olsan. Ya da kötü günler oldu ama geride kal dersin. Yani biz o şeyi geçemedik.

Böyle biraz daha hayatımız iyi bir noktaya gelse belki o değişimi yaşayacağız. Ama şu an böyle hatırladığın her şeyi kötü hissettiriyor sana. O yüzden geçmiş bir mesele olmaya başladı. Kötü de bir şey aslında. Çünkü zaten şu anda... Mevcutta bir mutsuzluğun var. Geçmişte üzerine ekstra bir mutsuzluk yaratıyor yani ekstra bir yük gibi yükleniyor. Sen bugünden memnun olmayınca. Benim teorim bu. Bir de buna ek olarak yani düşüneyim bunların içinde mi?

Bir de pişmanlık var. Şu pişmanlık da var yani o ek olarak. Evet ek olarak iyi ya da kötüden ziyade neden bunu yapmadım? Keşke böyle yapsaydım. Keşke orada o sözü o müdürüme söyleseydim. Babama anama söyleseydim. O da böyle yani olumlu olumsuzdan ziyade alıp bugüne taşıdığın seni saydıkların yanında başka bir case. Keşke o gün bitcoin alsaydım diye hani. Ama yine bak şöyle bu.

bahsettiğim şeye bağlanıyor. Yani işte demiş ki birisi. Negatif negatif mi oluyor yine? Yok yani bir şeyleri geçmişte değiştirmeye çalışmak. Yani hayalini de değiştirmeye çalışmak. Ulan şunu şöyle yapsam hayatım nasıl olurdu? O bitcoin alsaydım ya da işte o bölümü okusaydım.

Demek bugün de değiştirmekten çok daha kolay bir şey aslında. Yani böyle bir konfor alanı gibi. Yani yine mesele aslında bugünün bu kadar zor olması. Yani bugün bu kadar böyle finansal açıdan, hayatta bir şeyleri değiştirmek açısından... Zorlu bir dönem olmasa belki o kadar pişmanlık yaşamazsın yani. Belki o kadar faturası ağır gelmez sana. Ya da belki bugün hani para olmasın konu başka bir şey olsun. Telafi etmek için daha rahat bir ortamda olduğun için.

O kadar koymaz sana. Biraz daha önüne bakarsın. Ama biraz böyle elimiz ayağımız bağlandığı için çaresizlikten aslında geçmişe bakıp neyi farklı yapabileceğini düşünüyorsun. O da zaten işte o ruminasyon dedikleri şey oluyor. Sürekli geçmişi düşünüp kötü hissetmek. O da depresyona gidiyor işte maalesef. Evet bu bunun bir adı olduğunu ben bilmiyordum bu rumination. Ruminasyon diyorlar. Bunu çok insan yaşıyordur yani böyle.

Kafandan atamadığın o tekrarlı düşünce. Overthinking gibi değil ama. Yani hep böyle aklına bir geçmişte bir şeyler geliyor. Boş kalınca hep böyle uzaklara dalıp bir şey düşünmeye başlıyorsun. Ama hep aynı şeyi düşünmeyle mi? Yani atıyorum biri sana bir şey söyledi ve o anda bir cevap veremedin. Sonrasında böyle herkesin olmuştur. Üç ay boyunca aklına o an gelir. Diyecektim ya. Nasıl demem ya.

Buna duş kavgaları diyorlar ya böyle. Duşta kendi kendine cevap veriyorsun. O gün söyleyemediğin patronun cümleleri orada söylüyorsun falan. Evet abi bu da yani geçmişte takılı kalmanın herhalde en obsesif ve böyle en bir yere çıkmayan herhalde en böyle boşa giden aile herhalde. Bu ruminasyon aile. Tabi bir de şöyle bir yük de yükleniyor bunun üzerine. İyice insanları boğalım da filmi kapatsınlar. Ondan sonra artık şeye biraz daha çözüm kısmına geliriz.

O pişmanlıkların bir kısmında da aslında böyle kendi payını görüyorsun ya. Tamam hani bazen şartların dayattığı şeyler oluyor. Ailen seni bir bölüm seçmeye zorluyor ya da kendinde olmadığın, çok küçük yaşta olduğun bazı kararların arkasını getiriyorsun veya o bir hayat oluyor sana. Ama bazen de meselenin çok seninle alakalı olduğunu fark ediyorsun. O zaman da...

İyice geçmişe gitmen gerekiyor. Yani hani onun nereden geldiğini anlamak için bu sefer böyle yakın geçmişten orta geçmişten iyice uzak geçmişe çocukluğuna kadar gitmen gerekiyor. O zaman da geçmişte bu kadar açık sekme varken çözümlenmemiş şey varken O yükle hayatına devam etmek çok zor oluyor yani. Bu sefer gerçekten o hani. Bununla ilgili mesela İngilizce'de çok güzel böyle terimler var işte. Waited down by the past diyor yani.

O kişi geçmişi o insanı aşağı çekiyor yani. Yaşıyor ama geçmiş tarafından sürekli aşağı çekiliyor gibi. Ona girmemek çok zor yani. Ona girmemek elde değil. Belki de bu yaşanması gereken süreçtir de bu arada yani. Ona böyle bir şey yerden yak...

yaklaşmıyorum hani. Bir an önce savalım bunu geçmişe atalım gibi bir yerden değil. Belki de hepimizin yaşaması gereken de bir süreç yani. Evet geçmişte derdi olmayan yoktur herhalde. Sen konuştuk aklına şey geldi alakası tamam. Midnight in Paris vardı ya. Hani hep geçmişe gidiyorlar.

Ama gittikleri geçmişteki insanlar da bit önceki geçmişte olmak istiyor. Çok güzeldi mesela. Oradaki anlatılan şey de çok güzeldi. En son kız orada kalıyor. Adam diyor ki tamam ben kendim zamanımı seviyormuşum diyor. Valla benim teorim dünyanın giderek kötü gittiği için hani hep bir geçmiş daha iyi gibi geliyor insanları büyük ihtimalle. En azından o dönemler içinde hani. Bu hazırlarken ki o videodaki terapinin not share var ya.

abla şunu söylüyor böyle bu işte geçmişi bırakmak pişmanlıklar üzerine diyor ki yani pişmanlık zaten normaldir çünkü yani az sağduysa olan ve hayatını Daha iyi bir hale getirmek isteyen. Kaygısı bu olan insan. Önemsediğin anlamına geliyor aslında. Zaten pişman olur. Çünkü genelde böyle çok büyük narsis bozukları olan insanlar pişman olmaz ya. En iyi yaptığını hep iddia eder ama hayatı hep daha kötüye gider. Hepimizin var ailesinde böyle insanlar.

Ve diyor ki bu pişmanlık aslında geçmişte gibi gözüküyor. Ama tamamen bugüne ait bir histir. Bir duygu durumudur diyor. Ve aslında hani daha demin senin dediğin gibi yani. Bunu geçmişte olan ve hiç değiştiremeyeceğim bir şey gibi görüp. Ona hüzünlenmek, ona kızmak çok daha basit bir eylem. Çünkü pasif bir eylem. Ama sana gelip hadi gel bu sorunu çözelim. Ya da hadi gel bundan bir şey öğrenelim. Öğrenelim ve bir dahakinde bunu yapmayalım dediğin zaman bu aktif bir eylem. Çok az insan bunu ister.

Birçok insan o yüzden geçmişe takılıp kalır ve ondan nefret eder. O günlerine kızar. Çözmek istemez belki böyle. İstemsiz olarak bilinç altından. Çünkü diğer türlü sorumlulukla yüzleşmek zorunda kalacaksın falan. Bu da abi aklına benim şunu getirdi yani. Geçmişteki yaşadığımız şeylerin bugüne ait bir duygu olması. Haral Meteor Mother'da hatırlıyor musun? Böyle emotional baggage bölümü vardı. Hatırlıyor gibiyim ya. Ya bu Ted böyle...

Bu dizler hep psikolojik şeyler yazılıyor ya. Orada anlıyorsun. Ted böyle sürekli bir kadınlarla değte çıkıyor. Aşkı bulmaya çalışıyor. Her kadın yanında bir tane gerçekten büyük bir bavul koymuşlar. Şey yazıyor işte düğünde terk edildi. İşte annesi babası boşanmıştı. Ve Ted sürekli onların emotional bu duygusal şeylerini görüyor. Duygusal bavullarını.

Ve kendi duygusal babalının hiç yokmuş gibi. Yani hiç böyle geçmişle ilgili her şey mükemmermiş gibi davrandığı için. Hep onlar da bir suç biliyor. Bu kız böyle bir şey yaşamış ben bununla uğraşamam. Bu kadın bunu yaşamış ben bununla uğraşamam. Zaten bölümün sonunda da tek başına kalıyor hayatta. Ve oturup fark ediyor ki kendisi asıl en büyük duygusal bavulu taşıyor. Çünkü işte düğünde terk edilmiş.

Çok evlenmek isterken hiç kimseye evlenememiş yaşını geçtiğini düşünüyor. Sonra tam bölümün sonunda kendi arkasına bir tane duygusal bavul geliyor. Aslında işte onu kabul ettiğin zaman yani kendi duygusal bavulumu kabul ettiğin zaman da karşıdaki insanın duygusal bavul olmasına Okey olabiliyorsun ya. Diğer türlü ben mükemmelim ben tamam geçmiş çözdüm gibi altıboş bir ego ile yaklaştığın zaman herkesin sorunu sana çok dandik geliyor.

Aslında herhangi bir iletişim gibi yani. Benim de kılganlıklarım var. Geçmişten gelen böyle kötü taraflarım var. Okey senin de var. Kimse kimseden daha iyi değil yani. Gibi düşündüm. Yani aslında böyle ya önceki bölümde konuştuğumuz şeylerle de çok alakalı. Hayata böyle çok laylaylon başlıyorsun ve herkesle aynı şeyleri yapıyorsun. Ve çok bir karakterin olmuyor aslında yani. Her ortama adapte oluyorsun, her şeyi yapıyorsun. Yani böyle bir arayış içerisindesin de.

Ama o geçmiş aslında böyle bir kere yüzleşmeye başladıktan sonra ve geçmişteki şeyleri biraz işleyip yani hem o mücadele sırasında hem o yaşanmışlıkları böyle daha iyi anlayıp seni nasıl şekillendirdiğini görünce. Aslında bir karakterin ortaya çıkmaya başlıyor. Ya bunu çok hissediyorum mesela hani. Ya böyle gerçekten psikoloji alanında da ya da geçmişte de hani. Ya insanları biraz böyle hayatın nasıl yaşaması konusunda etki eden, influensel eden insanlara bakınca.

Hep büyük bir şey yaşamışlar mesela. İşte Gabor Mate'yi düşün. Adam aslında çok büyük böyle geçmiş yükleri var yani. O yükler altında da hala da ezildiğini de hissediyorsun bu arada adamın o. konuşmasındaki ağırlığından, bakışından, böyle o şeyinden. Yorgun yani. Yorgun yani adam. Ama adam o sayede de gabormati olmuş yani. Bir karakter olmuş ve bir fonksiyon kazanmış. Yani toplum içinde bir işlev kazanmış yani. Buradan nereye gideceğim? Yani aslında...

Ben de mesela kendi adıma işte böyle son birkaç yıldır böyle geçmişi düşündükçe uğraştıkça işte bazen böyle çok boğulup zorlanıp böyle içinden çıkmaya çalıştıkça. Şunu fark ediyorum zamanla. Hani önceden biraz daha boş bir levhayken şimdi artık o levha dolmaya başlıyor. Ve aslında çok da birbirinden böyle uç bir şekilde bağımsız şeyler de yaşamıyoruz. Yani her insan benzer zorluklar yaşıyor. Sen bir kere o kendi zorluklarını kabul etmeye başlayınca...

Ve biraz böyle onun altında ezilmekten sonra onları kabul etmeye başlayınca diyeyim. Başkalarına da iyi gelmenin yollarını görüyorsun. Yani bu ürettiğin bir şeyle de olabilir, yaptığın bir şeyle de olabilir. Ya da bazen bir arkadaşın oturup konuştuğunda da. Ona nasıl iyi geleceğini, ona ne söylemen gerektiğini, nasıl yanında olman gerektiğini biliyorsun. Mesela geçmişte olsa o daha toy zamanlarında hiç böyle bir şey yapamazsın yani. Ne arkadaşına yapabilirsin de kendine yapamıyorsun zaten.

Ama işte bir kere o yaşanmışlıkları böyle bir yaşayınca. Yaşanmamışlıkları diyeyim hatta. Bir şeye dönüşüyor yani. O seni şekillendiriyor bence. Bu yine terapinin lastik halindeki abla. Bu biraz geçmişi yaşanmış yaşanmamışlıkları pişmanlıkları falan. Böyle çekiciye benzetmiş ya.

Ya şunu söylüyor aslında hani. Geçmiş diyor bir çekiç gibi. İlk başta nasıl kullanacağını bilmiyorsun. Pişmanlık. Pişmanlık. Geçmiş ve pişmanlıklar gibi. Bırakamadığımız bize yük olan bu işte. Bagaj olan şeyler. Bavul da bagaj. Bavul olan şeyler diyor ki ya bu bir çekiç gibi. İlk başta tabii ki de yeni bir ayet kullandığında böyle kendine zarar verirsin. Sağa sola çarparsın elini incitirsin. Sonra dersin ki ha bak bu buradan tutuluyor. Ve diyor bunun birkaç farklı şeyi olabiliyor yani. Eğer...

Onun nasıl uğraşacağını ne yapacağını bilmezsen sürekli kendine zarar verebilirsin diyor. Sürekli kendini vurursun. Bir çiviyi tutarsan o parmağına vurursun. Artık dokunmak bile istemezsin. O seni korkutur. Ama aslında buna bir şey de inşa edebilirsin diyor.

O da onu söylüyor yani geçmişi daha önce canının yandığı kısımları da böyle göz ardı etmeden ondan öğrenerek elini aldığın zaman bir çekici gibi artık o sana çivi çakmayı yarayan ve senin kendin için bir şey inşa etmeye yarayan bir alettir diyor. O yüzden bir kere canın yandı diye ona bir daha dokunmamak. Ya da bundan ders almayıp sürekli kendine zarar vermeye devam etmek. O çekici hep kendini doğru tutmak. Bu bir tool'dur diyor. Bunu nasıl kullandığın.

Her şeyde olduğu gibi doğduğumuzda da yürüyemiyorsun sonra yürüyemiyorsun konuşamıyorsun konuşmayı öğreniyorsun. Geçmişte bunun gibidir diyor. Ondan nasıl başa çıkacağını ve aslında o öfke de yaratıcı bir şey doğurabiliyor ya. Tabii. Onu da nereden gelip nereye gittin nasıl yönlendireceğini de keşfettiğin zaman zaten yaratıcı enerji de seni sen yapan kendine özgü o işte o biricik insan olmanı sağlayan şey de o travmaların geçmişin.

Ama onu geride bırakmak değil. O hislerin bugüne ait olduğunun farkına var. Onun geleceğini nasıl taşıyabileceğin senin alabileceğin aksiyondur diyor. Geride bırak, yenilen demişken sizle bir hikayemi paylaşayım millet. Kurumsallığı çalıştıktan sonra Beşiktaş'ta bir kahveci açtım. O sıralar çok modaydı. Bütün beyaz yakalılar her şeyi bırakıp ufak tatlı bir kavişap açmak istiyordu. Başlarda hayırlı olarak çok güzeldi. Kendi mekanımı açmışım, patron olmuşum.

Ooo çok cool havalarındayım. Ama tabii ki de gerçeğim bununla hiçbir alakası yoktu. Bir baktım yerlere paspas atıyorum. Haftanın 7 gün çalışıyorum. Asla para kazanamıyorum. Ve mekandaki herkes benden çok daha mutlu. Sakince ikinci yılın sonunda bırak geride kalsın bu hayat dedim ve tekrar maaşlı beyaz yakı bir işe girdim.

Tabii ki çok şey öğrendim ama tekrar yapar mısın diye sorsan hayatta yapmam. Ve bu arada bırak geride kalsın diyen de sadece ben değilmişim. Öncelikle yıllardır bildiğimiz Dacia Duster artık Renault Duster olarak yenilendi millet. Tabii ki arabanın birçok özelliği de yenilendi. Benim en çok hoşuma giden iki özellik şu oldu. E-Tech Full Hibrit modeli hem elektrik hem benzin de çalışıyor ve arabayı şarj etmeye gerek yok.

Araç kendi kendini şarj ediyor. Telefonumun şarjını bile kontrol edemiyorum diye elektrikli araçlar beni hep çok geriyordu. Bu araba da bu korkuları son bulmuş. Ve bu sayede uzun yol yapabiliyorsun. Yani kankam senle İstanbul'a depomuzu doldurup Ankara'ya gidip etkinliğimizi yapıp geri gelebiliyoruz. Bayağı hesaplı cidden. Benim de abi 4x4 mild hibrit modeli hoşuma gitti.

Aracın yerden yüksek olması, zemine göre sürüş modunun seçilmesi ve araçta geri dönüştürülmüş malzemeler olması da hoşuma gitme sebepleri. Ve 4x4 olmasını sevmemin de özel bir sebebi var çünkü ciddi bir özgürlük sağlıyor. Çünkü biz seninle bir yere gideceğimizde sürekli acaba bu araç oraya gider mi diye düşünüyoruz. Genelde de yolda kalıyoruz sonuç olarak. Ve millet yeni Renault Duster'ın 3 farklı modeli var.

Bu modeller hakkında isterseniz daha detaylı bilgiyi de açıklamalara bıraktığımız linkten bulabilirsiniz diyoruz ve bölüme geri dönüyoruz. Evet şey de güzel mesela orada dediği yani biraz işte bugünün problemi yani hep böyle pişmanlık gibi olumsuz algıladığımız... duygulardan hani bir an önce kurtulalım istiyorsun ya.

O da aslında yani şey diyor yani kurtulmak değil onu kullanmayı öğrenmek aslında biraz daha sağlıklı bir yaklaşım yani. Çünkü o çok da kurtulabileceğim bir şey değil yani. Zaten bir şeyden kurtulmaya çabaladıkça özellikle mesela duygularsa.

Giderek daha büyütüyorsun o duyguyu yani. Ondan çünkü kaçıyorsun aslında. Kurtulmak diye bir şey yok tam olarak. Gölgeni büyütüyorsun işte. Yine Jung diyelim adını alalım. Evet almamış olmayalım şimdi bu bölümde de. Ama ya bu kaçınılmaz da bir süreç yani. Bunu ben... Çok da etrafında, insanda da görüyorum yani. Bir de biraz böyle Türkiye'nin kanayan yarası ya. Gerçekten o kadar insan şartlardan dolayı yani bu şartlar, maddi şartlar olsun, aile olsun, bir şey olsun, işte mentor eksikliği olsun.

Hep böyle potansiyelleri o kadar içinde patlamış ki insanları. Yani böyle biraz kimle konuşsan işte öyle yapsaydım, şunu böyle yapsaydım. Orada onu dinlemeseydim, orada ona eyvallah demeseydim. Yani hep böyle bir hayatının nasıl farklı olabileceğine dair. İçinde kalan ukde var insanların. İşte orada çok zor bir şey yapmak bence devreye giriyor. Yani hani insan böyle kaybettiği şeyin yasını tutar ya. Aslında hiç yaşamadığın bir hayatı kaybetmiş oluyorsun. Yaşayabileceğin.

Ama hiç yaşamadığın bir hayatı kaybetmiş oluyorsun. Ve biraz onun da yasını tutmak gerekiyor. Yani bunu böyle bazı insanların söylediğini duyuyorum mesela. Yani işte o yaşanmamış hayatın da yasını tutmak gerekir diye. Çünkü aslında çok büyük bir şey yani. Çok bambaşka bir hayatın olabilirmiş. Şimdi insana öyle bir şeyi unut artık. Bana deyince kızıyorum mesela bir lira. Bırak artık. O kadar kolay bırakabileceğin bir şey değil yani.

Bırakması da bir süreç ama zor da bir süreç yani o çünkü bir yandan ileri gidip bir yandan o geçmişi de bırakmak böyle bir iki taraflı bir süreç yani. Ne durup böyle bir şeyin komple yasını tutabilir. Din zamanlar da olur belki ama sürekli öyle yapabileceğim bir şey de değil. Ne de hiç olmamış gibi birçok öyle bir kayıp yaşanmamış gibi haldırıldır hayatına devam etmek de çok akılcı bir şey değil yani. Bir de abi şey de var yani.

Biraz böyle yaşla da beraber, biraz da böyle toplumsal yaşadığımız şeylerle de beraber hep böyle bir kayıp var aslında. Çok böyle hayatın temposunda fark etmediğimiz. Özellikle yaşla çok var yani. Ama işte bu evrenseldir. Çok evrensel canım. Biz burada hani biraz da oyunun seviyesi daha zor ama çok güzel hayata giden bir insan da gençliğini özlüyor.

Hep diyorlar ya böyle şeylere falan sorarlar ya klasik iş adamlarına. İşte bilmem ne olmasını mı istersin yoksa 20 yaşına mı dönmek istersin? Direkt 20 yaşına dönmek isterim diyor. Hangi... Dur bir dakika ya. Citizen Kane'de. Citizen Kane'i izlediniz mi? Yok izlemedim. Ya Citizen Kane'de işte yapılmış böyle...

Büyük filmlerden biri. Biraz da böyle çok eski bir 1920'lerde falan Orson Vals yapmış. Biraz ileri atlasın hani spoiler yemek istemeyenler. Ama yani böyle çok spoilerında hayat değiştireceği bir filmi bilmiyorum. Orada da böyle bir işte Medya İmparatoru'nun ölümüyle başlıyor film. Ve adam ölmeden önce işte Rosebud diyor. Ve bütün film aslında Rosebud'ın ne olduğunu anlamaya çalışıyorsun. Ve bir yandan da işte adamın hayatını görüyorsun aslında böyle ne kadar. Tam işte o şey. Succession'ın...

Daha erken versiyonu gibi yani. Rosebud adamın çocukluğundaki kızağının adıymış mesela. Yani adamın hani en son böyle orada kalmış aslında. O da takılı kalmış. Çünkü o çocukken annesiyle babası ayrılmış ve... Çocukluğunu yaşayamamış ve böyle o içinde ukde kalmış geçmişi özleme. O var ya böyle hayatını ne kadar inşa ederseniz böyle bir daha kolay daha basit zamanlara böyle bir...

Özlem duymak. Geçmişte bir bölümde daha konuştuk ya. Takılı kalmakla birazcık nostalji de farklı bir şey ya. O keyifli bir şey. Sağlıklı bir şey yani. Geçmişteki halinde mesela ben bazen böyle sen de yaşıyorsundur belki. geçmişteki halime çok koptuğumu hissediyorum. Özellikle terapide falan oluyor. O dönemimi kapatmışım. Ve mesela konuşurken de mesela şey diye konuştuğum da oluyor. Mesela o çocuk diyorum.

Begüm diyor ki o çocuk mu diyor. Bu kadar mı ayırdım kendini? Bu kadar mı geçmişi geride bıraktım? Bu da sağlıksız bir şey ya. Ortası olması lazım. Geçmişi tamamen geride bıraktığın zaman da Seni sen yapan öğrendiğin şeyleri de tekrar geride bırakıyorsun. O bağlarını, senin kişisel gelişimini, yaşadığın zorlukları belki senin kendini takdir etmen gerekiyor. Çok büyük zorluklardan geçtin. Bugün mutsuzsun ama şöyle dönüp baktığında ilk başta bahsettiğin gibi.

İyiyiz be. Oradan buraya geldik abi. Şu anda belki mükemmel değilim ama çok şükür de birazcık geçmişe bakarak şükredebiliyorsun ya. Tabii ki bu dizine falan her zaman şükrediyorsun da bizim hayatımızda... ermediysen gevşe bakarak bugün şükrediyorsun. Birçok insanın şükredecek şeyleri vardır. Muhakkak buluruz. Hiç olmayan da şanssızlık tabii ki ama muhakkak otursak

10 tane madde yazarız. Mesela bak Çetin Çetin Taş'ın ilginç tezlerinden Çetin Çetin Taş'ın değildir tabii büyük ihtimalle o aktarıyordur da. Diyor ki kendinizi geçmişinize de kıyaslamayın diyor. Çünkü geçmişini küçültüyorsun aslında.

Tam olarak bunu söylemek istiyordum. Aynen öyle. Yine kendinden kopuyorsun. Bunu mesela ilk söylediğinde anlamamıştım. Çünkü o zaman bize o kişisel gelişimin söylediği şeydi ya. Kendini başkalınla diye geçmişteki seninle kıyasla diye. Ama aslında ne kadar mantıklı bir şey. Geçmişteki kendini eziyorsun. Evet yine kendini. Evet yani. Evet evet. Çok doğru abi yani. O yüzden mesela bu nostalji gibi ya da böyle geçmişteki atıyorum.

Senin veya kendin 5 yıl, 10 yıl oyundan önceki halimize yine bir şefkatli davranmak. Yani bir hata yaptı, bir şey yaptı ama bir yerde onu da sevmek gerekiyor. Çünkü dediğin gibi o zaman tamamen bağ koparıyorsun. Ve sanki 30 yaşında bir anda saksıda üretilmiş böyle bir... Hormonlu bir gıda gibi davranıyorsun kendine. Geçmişteki hiçbir şey bana ait değil gibi. Bu da böyle garip bir narsistlik bölümü. Hatta daha bir psikolojik sorunu bir sebep olabilir yani. O kadar.

Kendini sıfırdan var ettiğini düşünmek. Geçmişe hiçbir şeyini benimsememek. Ya şey gibi aslında biraz böyle. Geçmişteki sen böyle bağırıyor yani. Hani bir buraya bak diyor. Ve sen aslında böyle bir hayal kırıklığı içindesin. Yani bir kendinde bir şeylerin yanlış olduğuna inanıyorsun.

Bir şeyleri değiştirmen, düzeltmen lazımmış gibi geliyor. Ama aslında geçmişte de bir tane sen diyor ki sana yani buraya bak kardeşim burada bir şey vardı yani. Burada bir sen vardı ve... Niye böyle yaptık yani? Oraya geri dönersen aslında onu hatırlarsan çok da bir şeyi değiştirmenin ihtiyacın yok yani o vardı.

zaten sende. Herhalde bilmiyorum o böyle bugünkü hayal kırıklığını o günkü sene mi fatura ediyorsun yani? Bence öyle bir şey. Hani sen şöyle olsaydın böyle olmazdı gibi ama yani o da işte kendi çapında elinden gelen en iyisini yapıyordu. Evet bir de o da sendin ya yani. Ne kadar kolay kopuyoruz böyle. Çok iki uçlu ya. Bu işte kişisel gelişimin karanlık tarafı bu ya biliyor musun? Böyle eski şeyini. Hep böyle gelişmeye çalışacağım, kendimi aşacağım derken.

Hep bir parçanı bırakıyorsun. Bir parçanı bırakıyorsun ve değerli parçalarını da bırakıyorsun fark etmeden. Kesinlikle öyle. İnsanı insan yapan şeyle bırakıyorsun. Seni sen yapan. Mesela işte yaşta beraber bence en çok kaybettiğimiz şey o masumiyet ya. Tabii o parçada yine o da gidiyor çünkü. Çocuk masumiyettir ya. Evet yani. Onu da bırakıyorsun çünkü belki hata yapmanın sebep olan şey...

O çocuksu yönündü. Ama bir hata yaptı diye yapacağın işe başlayayım diyorsun. Yepyeni bir hayat kurdun iddia ediyorsun. Çocuk kaldı orada. Evet insan kendisine öyle format atamaz kardeş. Yok yok bu benim çok yaşadığım bir şey. Güncelleme gelir ama format atmak olmaz. Atmamak da gerekiyor bence. Belli bir yaşı geçtin ya da hayatın iyi gitmeye başladığı kötü günlerinde.

Benimsemek gerekiyor. Mesela Renault Duster'ı almış. Buradan bağlıyormuş. Eskiden Dacia Duster'mış. Dacia Duster'mış. Almış onu. O Nova'nın üzerine Renault'la devam etmiş. Geçmişteki hataları da almış. Daha iyileştirdim. Yok yok bu daha kötü. Reklam bağlanmaz da. Ama benziyor bu arada gerçekten. Yani bir şey alıp kendini yeni geliştiğin halinle onu bir şekilde böyle renöve ediyorsun. Ve ortaya geçmişin üzerine bir şey koyarak.

Yeni bir işte marka, yeni bir sen çıkartıyorsun. Neyse abi böyle sponsorumuz anda bahsettikten sonra. Ama bence mantıklı bir yerden. Konuştuğumuz bir yerden. Bu abi terapist ablamız şundan bahsetmiş. Bu geçmişi geride bırakmak, pişmanlıklar üzerine. Üç adımlı bir şey koymuş. Kendi bulmamıştır bence bunu. Diyor ki pişmanlığın ne? Bunun içindeki değer ne? Ve bu konuda alacağın aksiyon ne? Mesela şöyle bir örnek vereyim. Pişmanlığın diyor ki hala evlenmemiş olmak.

Tamam diyor mesela bunun içindeki gerçek değerle yani neyi kaybettiğinde sahip olmanın için mutsuz oluyorsun. Asıl sana neye değer verdiğini gösteriyor. Bir önceki bölüme de geri dönersek. Aynen öyle. Diyor ki sadece evlilik bir çıktıdır diyor. Çıktığı üzerinden pişman olunmaz. İçinde bir değer vardır bunun diyor.

Diyor ki okey bunun içindeki değer ne hala evlenmemiş olmanın? Bağ kurmak. Tamam diyor alacağın aksiyon artık senin bağ kurmak olması lazım. Çünkü sadece çıktığı üzerinden konuştuğun zaman. O çıktığı elde edemediğin her gün seni mutsuz eder. Ama bunun içindeki değeri anlamaya çalıştığın zaman işte evlilikle bağ kurmak. İşte çok güzel bir seyahat vardı ama cesaret edemedin. Okey. Senin buradaki kötü hissettiren şey senin cesur olmaman, maceraya atılmaman.

Diyor ki mesela evlilik içinde bunun içinde. Okey buradaki aldığın senin o core value'un, özdeğerin bağ kurmaksa tamam git bir sevgili yap. Ya da farklı bir şeyle bağ kurmaya çalış. Çünkü sana evliliğin... Temsil ettiği şey senin özündeki şeyin bağ kurmaksa bu bağ birçok şekilde kurulabilir. Ya da ne üzerine çalışman gerektiğini söylüyor aslında. Aynen öyle eksikliğini. Ya da işte cesaret edemedin o seyahate çıkmaya ya da atıyorum işte uçaktan atlamaya.

Tamam okey diyor. Senin böyle bir şeye ihtiyacın var. Belki kendini hatta çok pasif hissediyorsun. Uçaktan atlayamadın. Tamam okey. Yavaş paraşütü yap diyor. O maceranı böyle daha küçük risk olarak tatmin edebileceğin. Ama bu geçmişi geride bırakamamak, bu pişmanlıkların...

Böyle en büyük sebebi bunu bir geleceğe taşınmak bizdeki hangi eksikliği, hangi bu içimizdeki değere karşılık geldiğinin farkına varmıyoruz. Bu hep bunu outcome diyor. Yani hep o çıktığı düşünüp o çıktığı bizde olmadığı için bizi hep mutsuz etmeye devam ediyor.

Hayatımızın sonunda o çıktığı sahip olamıyoruz. Ama o çıktığa gelmek için bir sürü küçük parça da var. Onların on parça varsa dördü beşine sahip olmaya çalışabilirsin. Ve böylece bunu böyle o pişmanlığı günümüze taşıyıp onun farklı bir versiyonunu yaşayıp işte. geçmişe üzülmek yerine bugüne daha yapacağı kararlar aldığın bir şey dönüştürebilirsin diyor. Ben de mesela şimdi İzmir'den geldim mi ya?

Daha çok taze. İzmir ya da daha böyle İstanbul'dan küçük bir yere taşınmayı düşününce taşınma motivasyonum daha yavaş tempolu bir şehir. O sakinlikte kafan daha iyi çalışıyor. Daha iyi bir şeyler üretiyorsun. Ama mesela orada geçen bir yılımı hatırlayınca da...

şöyle bir pişmanlık oldu. Yani evet mesela kendine dönmek güzel bir şey. Kendi yeniden keşfetmek güzel bir şey. Ama mesela o kadar yalnız yapmak da iyi bir şey değilmiş benim açımdan yani. Bana böyle bir şey gösterdi. Orada dedim ki yani tamam benim hani Bu saydığım şeyler de değerli. İşte kafamın dingin olması, akıl sağlığımın yerinde olması da çok temel ve önemli şeyler. Ama aynı şekilde sosyalleşiyor olmam yani.

Bağ kurabildiğim insanların hayatında olması ve bol bol olması bu arada. Bu da benim için önemli yani. Aslında bir yerde sana o pişmanlık böyle hakikaten neye dikkat ederek adım atman gerektiğini söylüyor.

Aynı hatayı iki kere yapmıyorsun bu sayede. Evet yani o ders çıkarmak tam anlamıyla. Evet abi işte bu zaten insanı geliştiren şey yani. Aynı hatayı tekrar yapmıyorsun. Aynı suda iki kere yıkanmıyorsun. Ya da işte bunu yapmadığın için sürekli aynı hatayı yapıyorsun. Aynen öyle. O da çok kötü yani.

Şey çok zor yani yine bunu bir önceki bölümde konuşmuş bulunduk ama burada tekrar etmemiz lazım. Yani sen böyle geçmişe yargılayıcı bir yerden bakınca hata çıkaramıyorsun. Çünkü suç görüyorsun yani suçun olduğu yerde ders olmuyor. Yani aslında senin orada yaptığın bir hata, senin böyle çok kendini yargılamanı gerektirecek bir şey olduğu zaman zaten bakamıyorsun oralara. Yani o çünkü çok ağır bir fatura çıkıyor bazen ortaya. Kendini suçlu gibi düşünüp o şekilde fatura edince...

Oraya bakmak istemiyorsun, bakmaktan kaçınıyorsun. Ya da bazen senin hiç suçun olmuyor yani. Bir hata yapmış oluyorsun ama yani insanlık hali bir hata yani. Ama her türlü ders çıkarılması gerekiyor yani. Her türlü ders çıkartman gereken bir şey oluyor ki. tekrarlanmasın ya da bu sefere doğrusunu yerine yapabil diye. Ha bu kolay bir şey mi? Tabii ki değil. Tabii ki değil canım. Ama hayatta ne kolay ki kardeşim işte. Bu geçmişe bakmamakla ilgili mesela en büyük şeylerden biri de utançtır ya.

Mesela bir şey yaparsın ve çok utanmışsındır. Oraya bakmak istemezsin mesela. O konu hakkında konuşmak istemezsin. Mesela geçen bir yıl konuşuyorduk. Yokmuş gibi yaşarsın. Yokmuş. Terapiste bile anlatmazsın mesela. Bu terapiste bile anlatılmayacak kadar büyük bir utançtır.

Ve abi şöyle bir söz varmış o hoşuma gitti. Utanç gün ışığında ölür diyorlar. Yani en büyük utancını bile anlattığın zaman aslında kafanda kurduğun kadar büyük bir şey olmadığı, anlaşılamayacak bir şey yapmadığın çok büyük ölçüde bir şey değildir bu diyor.

Ve utanç içine saklamaktansa gün ışığına çıkar. Ve bırak ölsün gitsin diyor. Başta konuştum. İçeride kaldığı zaman belki hayatının bir dönemine o yüzden bakmıyorsun. Bir utanç kavanozu içine giriyor. Oradaki 3 yılın belki. Ama anlattığın zaman diyorsun ki. Çok da bir şey yokmuş oğlum yani. Benim başıma gelmiş bir daha yapmam diyorsun. Şey çok zor yani işte bazen anlamlandıramıyorsun ve anlatamıyorsun. Yani işte bazı şeyleri çok net görüp bunu bir daha yapmayayım diyebilirsin ama işte bazen...

Olaylar olayların içinde oluyor. Bir düğüm oluyor ve anlamlandıramıyorsun. Ve kelimelere dökülebilecek bir şey olmuyor. Ya da bazen işte bir şeyler yaşıyorsun. Hayatında bir şeyler oluyor. Ya da içinde bir şeyler yaşıyorsun. Ama yani yine böyle bir çok kolay bir şey değil bu arada. Hani ben geçen biriyle tartışıyorduk şeyi dedi. Ya dedim.

Ben bu tartışmayı kazanamayacağım. Çünkü ben senin kadar duygularımı iyi ifade edemiyorum dedi. Ben de bunu hani böyle bir günde öğrenmedim yani yıllarca. 200 bölüm yaptık. Gide gide burada 200 bölüm bölüm yapa yapa. Biraz böyle onları daha iyi farkında olup ifade etmeyi öğrenebiliyorsun.

Ama hala daha ifade edemeyeceğin şeyler var. İşte orada bence... Mesela anlamadığın şeyi de ifade edemiyorsun ya. O yüzden senin de daha yolun var. Herkesin daha yolu var. Var ama anlamıyorsun yani. O yüzden mesela işte sanat çok önemli yani. Geçen hafta bu şeyi izledim. Çok hoşuma gitti. Bu New York Times'ın Modern Love diye bir blog serisi galiba. Sonra podcast serisi yapıyorlar bunu. Bu Andrew Garfield var ya oyuncu. Onu konuk ediyorlar. Ve o da böyle işte bir...

2013'te yenilenmiş bir makaleyi okuyor. Ve okurken duygulanıyor bir anda ve ağlamaya başlıyor. Onun üzerine konuşuyorlar ve şeyi söylüyor. Ne seni duygulandırdı bu kadar diyorlar. Bilmiyorum diyor yani. Çok karmaşık diyor. Ama sanat bu yüzden bu kadar önemli diyor. Yani bu yüzden sanata daha fazla önem vermemiz lazım. Bu yüzden sanatla beraber kırılganlığımızı daha fazla açmamız lazım diyor. Sonra...

Merak ettim. Açtım okudum o yazıyı. Böyle bir deneme gibi. Mesela iki kere açtım. İkisinde de inanılmaz duygulandım. Üçüncüyü açsam yine çok duygulandım ama açıklayamam. Ve şeyi hatırladım. Abi evet ya eskiden böyle bir... Hani şiir okurdun bir şey okurdun böyle bir roman okurdun ve böyle bir şeylerin içinde çözümlendiğini hissederdin ama hani sorsalar adını da koyamazdın ya. Onlardan çok koptuk ya yani o zaten böyle.

İlk bölümlerde konuştuğumuz işte Ken Robinson'ın ders yer arasında işte böyle resim, müzik, beden eğitimi hatta bunların böyle en altta kolmasıyla hep böyle önemsiz atfettiğimiz şeyler oldu. Sonra işte zaten böyle çalışmanın bu kadar tempolu etkisiyle. Boş işe döndü. Ama bu kadar da temel bir şey aslında. Olmayınca da o duygular açığa çıkacak, çözülecek ve seni hafifletecek alan bulamıyor. Evet.

Ben mesela şunu fark ediyorum. Bu böyle gönül işleri de olabilir, arkadaşlık da olabilir. Zaman geçirmekten çok keyif aldığım, hayatıma da aldığım yani böyle kız arkadaşım da olabilir. Arkadaşım da olsun da olabilir. İnsanların birçoğu mesela çok sosyal medyada yoklar.

Yani böyle çok az sosyal medya kullanan insanlar hani şöyle söyleyeyim yakın olduğum insanlar arasında en çok ben sosyal medya kullanıyorumdur. O da hem iş güç gereği falan filan. Onu fark ettim ya çünkü o insanlarla oturup derin sohbet edebiliyorum böyle. Çünkü kendi hakkında bir şey düşünmüş oluyor.

kitap okumaya ya da böyle biraz daha iç dünyasına dönmeye zaman ayırmış oluyor. Böyle zaman zaman benim de çok olduğum gibi Instagram'da, sosyal medyada yok olup gitmemiş oluyor. Onunla konuştuğum zaman mesela kendimi çok iyi hissedebiliyorum. Sanki benim de öyle bir tarafım var.

Benim unuttuğum o tarafı bana hatırlatıyormuş gibi. Ya da o duygulardan konuşmak bana çok iyi geliyor. Gidip artık bir komik Reels daha izlemek. Şu çok popülermiş gördün mü yeni akımı gibi şeyler yerine. Onu zaten bir şekilde içerik üretiyoruz. Hayatımız o. Diğer taraf beni hep tatmin ediyor. Burada ben de bir şarkı önerisi vereyim bugün. Açık radyo döndü. Artık apaçık radyo. Trace of Grace millet. Alim Kasimov diye Azeri bir halk ozanı adam.

YouTube'a yazın millet. Hüsnü Şenlendirici'nin olduğu bir canlı versiyonu var. Şarkıyı yeni duydum. Dün 10 kere falan dinledim. Böyle gözlerim falan doldu. Ve şarkı sadece ağıt gibi. Böyle biraz daha geçmişi bırakmak üzerine falan. Böyle bir mehremet aramak zaten. Trace of Grace ya.

Çok hoşuma gitti ya. Bölüm bitince Alim Kasimoğlu'dan bir Trace of Grace dinleyin. Uzaklara dalın gidin. Bir şey vardı. O kadının adı neydi ya? Zeynep. Bastık. Bir anda yüz yeselleşiyormuşuz değil mi? Bu Almanya'nın The Voice'unda... Ayy... Bildim. Bir an dayanamam. Avcı, avcı. Ha Zeynep Avcı. Çok iyi ola.

Mesela orada adam böyle tüyleri diken diken oluyor ve onun sonrasında zaten şey diyor işte müziğin bu kadar evrensel olmasının sebebi. Hani ne dediğin hakkında hiçbir fikrim yok ama ben de diyor çok uzun süredir uyandırmadın duyguları uyandırdın diyor. Bahsettim böyle bak şimdi sana da atacağım birazdan. Bana da Ceren geçen bir şey atmış.

Sanat diyor hani bir hayatını geçindirme biçimi değil aslında hayatı daha yaşanır kılmanın en insani biçimidir. Yani ne kadar iyi ya da ne kadar kötü olursa olsun sanatla uğraşmak. İnsanın ruhunu büyütür. Demiş şimdi İngilizce'den simultane çevirdiğim için şey yaptım biraz ama. Diyor ki yani duşta şarkı söyle, dans et, hikayeler anlat, şiir yaz. Ne yapıyorsan yap demiş yani. Evet.

Ben okeyim ya. En son ekleyeceğim şöyle bir not almışım böyle her şeyi bir çatı altına toplamak gerekirse. Diyor ki zihin gerçekle düşünceyi ayıramaz. Bir limon düşünün yarısı kesilmiş bir limon sıkıyorsun ağzın sulanıyor ya. Bu aslında olmayan bir şey. Senin kafandaki bir hayal ettiğin, imajin ettiğin bir şey. Geçmişe çok saplantılı kalmak da böyledir diyor. İşte bu daha demin bahsettiğim zümünasyon gibi.

Hep hatalarını düşünmek. Hep o keşke o cümleyi söyleseydim demek. Keşke geçmişte o an bunu yapsaydım. İşte bugün cebimde on bitcoinim olurdu demek. Diyor ki yani zihin o acıyı hep tekrar yaşıyor. Ve sen aslında yine bir öncelik bir önü bağlanacak. Ama sen aslında. Hep kendini tekrardan o stresi duruma sokuyorsun. Ama onu alıp bugüne getirip çözüm de üretemezsin. Çünkü geçmişte artık bitti. Ama bu da çok tehlikeli bir tuzaktır diyor. Ve insanın bir yerde bir acı bağımlılığı da var ya.

Bilindik bir acı bilindik bir acı bilinmedik bir mutluluktan daha iyidir. Tekrar tekrar oraya gidiyorsun. Buna böyle yaşlılar falan çok düşer. Herkesin vardır böyle hep geçmişte kalan bir teyzesi bir akrabası. Bizim yaşımızda bir teyze kadar olmasa da onun küçük... versiyonu gibi yaşadığımız birçok anımız var. En son bunu söylerim abi ya. Ve şu sözle bitiririm. Hadi bakalım. Ben de bir sözle bitireceğim. Acaba aynı söz mü? Kızılderil sözü mü? Olabilir. Ağaç. Ama ondan notu almıştım.

O kadın çok güzel bağlamış. Ben ondan çalıp bağlayayım. Diyor ki herkesin bildiği bir söz zaten. A çekmek için en iyi zaman 40 yıl önceydi. Bir sonraki en iyi zaman bugün. Ya bunu mesela geçen çok şey fark ettim. Hani hayatımda o kadar böyle... çok geç ya. Artık olmaz deyip yapmadığım şey varsa istisnasız hepsinden pişman oldum. Mesela 5 sene önce istifa ettim. Bir tane bölüm bitirirdim şu an. Psikoloji falan okusan bitirmiştim yani.

Ama o zaman sorsan derdim ki bu yaşta okula mı başlar? Aynen öyle. Ama 4 yıl sonra da şimdiki halin için acısını söyleyeceksin. Daha 30 yaşındaymışsın lan. 37'ye kadar üniversite bitirirdim diyeceksin. Evet. Beğeneceklerim bu kadar. Ben kapattım bu bölüm kafamı. O zaman bugün son sözü ben söylerim. Haydi. Hayat ancak geriye doğru anlaşılır ama ileriye doğru yaşanır.

Tam tersi de olabilir emin değilim. Aynen böyle böyle. Bu bölüm yayınlandığında az süre kalmış olacak. Dastas etkinliğimiz olacak. 27 Kasım'da. Dastas'ta çünkü Dastas etkinliği. Dastas etkinliği Dastas'ta olur. Biletler açıklamalarda olacaktır. Ve Instagram linkinde diyoruz. Bölüm beğendiyseniz yapacağınızı zaten biliyorsunuz. Ve geçmişi geride bırakmıyorsunuz. Bugüne getirip çözüyorsunuz. Haftaya kadar görüşmemek üzere. Bay bay millet. Hoşçakalın. Renault Duster'ın sunduğu bu mu yani sona erdi.

This transcript was generated by Metacast using AI and may contain inaccuracies. Learn more about transcripts.