Anlatamadım 262 - podcast episode cover

Anlatamadım 262

Sep 15, 202336 min
--:--
--:--
Listen in podcast apps:
Metacast
Spotify
Youtube
RSS

Episode description

Anlatamadım'ın 262. Bölümü yayında!

Transcript

Güvene ihtiyaç olan her anda yanınızda olan Türkiye Sigorta, Anlatamadım podcastini sunar. Türkiye Sigorta, gücü adında. Düşenin dostu, koşanın matarası. Yabancı değil sanki evin amcası halası. Ağlayanın su geçirmez maskarası program. Anlatamadım, Ayşe Balıbey ve Cemişçilerle beraber başlıyor.

Arkadaşlar günaydın. Anlatamadımdan hepinize merhaba. Ben Ayşe, Rihanna, Balıbey. Ben Cem. Yep yeni telefon işçiler. Arkadaşım. Şimdi öncelikle sevgili anlatamadığım dinleyicileri. Bana şöyle mesajlar geliyor sizden. Ayşe abla Cem abi de iyi ki bir telefon aldı. Bütün dünyaya savaş açtı. Sürekli story atıyor. Nedir problem kardeşim? Gerçekten bu karanlığı aydınlat. Sen yeni telefon mu aldın bu arada? Telefon demeyelim.

Daha büyük bir icat. Şimdi şöyle aslında hayatta bence mutluluk tamamen sizin kendi içinizdeki beklentilerin ne kadar karşılandığıyla alakalı. Beklentiler çok yüksek olunca yani şimdi iyi bir telefon almak durumunda kaldırıyor. Çünkü hani işim bu video atamıyorum fotoğraf çekiyorum gözükmüyor sahneden video atıyorum eğlendik mi diye seyirciye diyorum seyirci kapkaranlık sanki dersin.

Şizofren komedyen seyircisi de yok. Hoparlöre çığlık sesi yükletmiş. Arkasını dönünce YouTube'dan alkış çalıyormuş gibi bir şey. Fotoğraflarım belli olmadı. Her story attığımda zaten bu telefonu takipçilerim yüzünden aldım. Takipçilerim inanılmaz ayarım şu anda. Bana zorla aldırtılar bu telefonu. Hakikaten baskı yaptılar sana çok. Bas müthiş. Abi hesap makine, abi ayak tırna anlamı çektin.

Hiçbir şekilde memnun olmuyorlar. En sonunda aldım. Çok net. Okey çok güzel. Yok 100x zoom. Burada 100x zoom yapay. Yani 100 kat yakını. Ya tamam da kardeşim ya. Bir dakika yani. 150 metre ilerideki şeyi görsem bir kere ayıp ya. Öncelikle ayıp yani. Bir kere 100x yerine 100x de ayıp yazma. Ayıma tıklayıp.

Yüzüksüz umu açması lazım bir kere. Ve telefon hakikaten güzel ama telefon güzel olunca daha çok şey bekliyordum. Mesela ben eski telefonumdan çok bir şey beklemiyordum anladın mı? Açsa da olur açmasa da olur. Yani YouTube'dan video izlemek büyük nimetti benim için. Oğlum bir telefondan bile izleniyor. Ama şimdi telefonun her şeyi bekliyorum. Kulaklığı bir kere kablosuz. Onu şarj et bunu şarj et. Abi sabah bir kalkıyor ev tekne market gibi.

Her şey şarjda. Onun şarjını ondan çıkar. Bunun şarjını mı tak? Ya kardeşim bir kere şarj çabuk bitiyor. Telefon hayvan gibi her şeyi yüksek kaliteli gösterdiği için. Adam diyor ki abi 40 kere dakikada şarj oluyor. 40 kere dakikada şarj oluyor da 3 saatte bitey.

Ya bir ev konusunda bir telefon konusunda asla mutlu olamadın ya şu hayat. Ya neden bak ben arkadaşlar ben eski şeylerle mutluyum ben eski şeylerle mutluyum. Mesela düşün ki Ayşe bir tane pırpır arabam var tamam mı atıyorum 2011 model götürüyor seni tamam mı onunla tek beklentin götürmesi. Ama yeni araba olduğu zaman navigasyonu olsun koltuğu öne ileri gitsin yok dikiz aynasını kendi arasın en ufak bir aksaklıkta diyorsun ki.

2024 model araba aldım böyle mi olur diyorsun. O beni her yere götürüyor diyorsun. Doğru aslında. Emniyet kemerini takmıyorum ağzını açmıyor. Benzin bitiyor ışık yanmıyor. Farı açıyorum farı açtığımı söylemiyor içeriden. O şey vardır ya far açıldı imleci. Yok. Kendin çıkıp bakarsın far yanıyor mu diye. Yani arabanın umurunda değil. Yani araba salmış. Araba salaş. Ama yeni bir şey aldığın zaman her şey bitti. O yüzden.

Takipçilerim yüzünden aldım bu telefonu. Gösteri linkini de birazdan paylaşıyorum. Gereğini yapsınlar. Zaten şöyle bir şey başıma geldi. Telefonu aldım daha ilk akşam oturuyorum. Bir tane takipçim geldi. Abi çok seviyorum seni. Şöyle bu yıllardır izliyorum falan filan. Bir fotoğraf çekilebilir miyiz dedi. Ben de bir anda çay içiyordum Ayşe. Ben hayatta oturduğum yerine fotoğraf çekmem insanlara. Kalkarım ayağa. Her zaman da öyleyimdir. Kalktım ayağa. Telefonda masada. Çay da benim yanımda. Çocuk da masadan elini belime atacağım diye çaya çarptı.

Çay da telefona döküldü. Daha telefonu alalı bir saat olmamış. Az önce aa seyircimizin veri nimetimizdir, seyircimizin her şeyimizdir. Ne kadar kıymetlisiniz diyen ben çocuğu az kaldı boğuyordum. Az kaldı. Yemeğimi yatırıp gırtlandım. Ya telefona oğlum dünya para vermişim. Çayı dökmüşüm bir de yavrum yanımdan da ayrılmıyor. Abi bir şey oldu mu abi? Ya dedim ki kardeşim bana biraz gözükmezsen çok iyi olacak. Bir bana huzur verirsen çok iyi olacak.

Ben diyor 3 sene önce gösterine gelmiştim. Geldin de 200 lira verdin kaç bin liralık telefonu baklattın. Şaka bir yana yani çok komik olmuştu. Hatta videosu da çektim onu bir ara paylaşacağım. Ay ne olur paylaş ya yani. Bunu da aydınlatmış olalım bu arada. Gerçekten de yani Cem şu anda telefonuyla mutlu değil. Hiçbir şekilde mutlu değilsin doğru muyum? Şöyle mutluyum da. Şimdi mesela bak ne oluyor biliyor musun? Telefonu kullanmıyorum şu an tamam mı? Elimde değil ya telefon. Sende konuşuyorum ya.

Acaba hangi özelliklerini kaçırıyorum, oluyorum? Kim bilir belki şu an ne yapabiliyor bu telefon? Öbürü bir şey öbürü yataydı. Yani şöyle diyorsun bir de bu kadar kısa sürede şarj olması hiçbir işime yaramıyor. Çünkü şarj olmasa keşke. Mesela öbür telefon şarj da olmuyor anladın mı? Yani onu mesela dolduramıyorsun da bir stres içindesin yani. Mesela gece takıyorum abi uyurken sabah kalkıyorum %66 olmuş daha. Anlasın nikahı. Ulan ne zaman dolduracaksın lan bu telefonu? Ne dolduruyorsun bir kere ya?

Hani böyle pompaçaya bazen şey dersin ya. Abi 400 liralık koy. Sanki ben şey demişim. Yüzde altmış da olur yeter. Hani fullesene abi fulle ya. Ne gözümün içine bakıyorsun? Mesela bazı benzinci şey yapıyor ya. Mesela çok iyi bir araba ile gitmiyorsun ya bazen benzinciye. Mesela fulleyi sana tekrarlattırıyor. Abi fulle diyorsun. Ne kadarlık? Full abi. Full. Hani evin bak hocam. Full diyorsun da 1700-1800 ya sen emin misin? Hani ya niye bana? Bir de bazı benzincilerle şey yapıyorlar.

Sen böyle çok iyi bir arabaya gelmiyorsun fulluyorsun. Yan taraf çok iyi bir arabayla daha az benzin koyuyor. Üç kişi camını siley o arabanın. Ben daha çok benzin aldım. Benim de arabamın camını silin ya. Bunu o kadar sık yaşıyorum ki ben mesela. Özellikle bundan önceki arabam da eski model bir arabaydı. Gidiyorum gerçekten özellikle o bayram günlerinde falan çok dolu oluyor ya benzinciler. Çok lüks ve iyi arabalar yani spor arabalar. Belli ki onlar fulleyecek yani. Ben diyorum ki abi 100 liralık.

Abi yandan kalan benzinden 50 lira bana atar mısın? Ben 100 lira diyeceğim. Şimdi bayramda adam da mesai yaptığı için pompacı da hatta olarak diyor ki ya sana uğraşacağım. Mesaiye de başlarım. Senin 100 liralık benzinle de tamam mı? Bana hep şöyle yapıyor. Şöyle beşinci arabanın arkasına geç. Ama yer boş görüyorum böyle hayvan gibi iyi bir jipe alıyor oraya falan. Ve dediğin gibi her yerini siliyorlar o arabanın yani. Adamla tatlı sohbetler falan filan.

böyle işte katkı maddesi koyayım mı işte cam sularına falan full şov yani bana geliyor ne vardı ablacığım buraya park yok yalnız benzin alacağız bana şey diyor mesela bana şuna da şaşırmıştım ben dedim ki kurşun siz istiyorum dedim hani böyle yaptı aa yani benim o tipimden dizel arabaya muhtaç olacağım o kadar belli ki ben de dizeli bizeli kalmadı da

Şu anda kalmadı. Yani birkaç birkaç sene önce vardı. Ama şu anda o aradaki makas açıldı zaten yani. Hiç kalmadı. Şöyle bir şey var. Şimdi benzincinin bazı şey pompacının bazı çok iyi oluyor. Mesela boşsa bir de. Benim bir kere lastiğim inmiş. Adam lastim indiğini fark etti. Abi lastik inik dedi. Patlak olabilir. Bakalım istersen dedi.

Ben pompacılara inanılmaz güveniyorum biliyor musun Ayşe? Niyeyse. Sanki böyle pompacıya o anda mesela acil bir durum oldu. Abi şu evin anahtarı, bu arabanın anahtarı, bu da benim tüm mal varlığım. Sen ne kalsın? İki saat sonra gelip alacağım desen pompacıdan gelip alırsın gibi geliyor. Yani ben acayip çünkü pompacının elinde çok yüksek meblağ para var ya. Doğru. Onu da ona bırakmışlar. Demek ki birileri bu adamlara güveniyor. Ben niye güvenmeyeyim oluyorum? Ben öyle de öyle bir şey var. Adam geldi lastiği açtı, patlağı buldu, söktü kelpetenle yerine bir kavuşuktan bir şey taktı, hava bastı falan. Ya adam...

Yani ne bileyim babam yapsa derim babadır yapar yani öyle yardımcı oluyor yani. O ara benzin almaya gelenlere sıra oldu adam hala benimle ilgili. Bazı insanlar çok tatlı oluyor ya. Çok ve bazı insan işi olmayan şeyi de mesela hani ekstradan yapar ya tatlılıkla. Yani ben mesela öyle insanlara çok bayılıyorum. İşte dediğin gibi atıyorum benzin koymak adamın işidir de camını silmek değil aslında yani. Aynı o sana kıyak. O sana kıyak ya da işte gerçekten gittin.

Ne bileyim işte bir dahiliye uzmanına gittin de onun hiç konusu olmayan bir şeyle ilgili de bir sana tespitte bulundu mesela. Ben bunu çok şık ve çok iyi niyetli buluyorum hayatta her zaman yani. Mesela bizim apartman görevlimiz var. Hani adamın işi normalde sadece bizim apartmanımızı süpürmek ve silmek yani anladın mı? Hani başka dedi bir görev. Çiçekleri uslamak falan. Geçen gün ben dedim ki ya dedim işte Savaş Bey dedim. Şöyle şöyle oldu böyle böyle oldu.

Tablo düştü evdeki bir tablo da. Bir prizin şeyini kesti. O prizin çıkıntısını. Hani prizi yerinden çıkarttı yani. Tablo böyle büyük bir tabloydu. Aa dedi Ayşe Hanım dedi. Buldunuz mu birini peki? Prizi yerine takacak kimse. Yok dedim yani barışla seyahatte falan. Ben dedi yardımcı olurum. Mesela bak bu sen istemeden birinin sana yardımcı olurum. Ve ben ondan sonra yüz buldum. Ay Savaş abi şu tabloda düştü. Savaş abi kapının kolunu da yağla.

Adam benden illallah etti artık. Telefonlarımı meşgul et. Ayşeciğim ben taşınıyorum ya Batman'a. Şark hizmeti var da benim. Ya Cem bir iyilik yapıldığı zaman da yüzsüzleşen insan var ya. Bak gerçekten o benim işte yani. Evet gerçekten ama bir yandan da ihtiyacımız var. Sen de mesela iyilik yapacak olan kişi de tek bir iyilik olarak düşünmüyoruz. Bunu fark etmesi lazım yani.

Evet yani hadi şöyle şunu da bilmesi lazım. Şimdi senin arabanın birisi her geldiğinde sana park yeri tutuyor. Tamam mı? Atıyorum mahallede is park yok. Otopark da yok. Bulduğun yere koyuyorsun. Bakırköy mesela öyle bir semt. Yani bulduğun yere arabayı park ediyorsun. Bir tane de esnaf var orada. Sen her geldiğinde gel abi sana buraya tuttum deyip taşı kaldırınca. Sen 6. günün sonunda ondan bunu bekliyorsun bu iyiliği. Ama bir de şimdi mesela diyelim. Öyle değil mi ama?

Evet bekliyorsun da şöyle bir handikap oluyor. Diyelim o küçük bir mini marketten mahalle bakkalı sana sürekli otopark ki hayatta park yeri bulamayacağını taşını kaldırıp kendi park yerini sana veriyor. Ama senin de karşısında bir süper marketten yapmış olan alışverişle bagajdan o poşetten 200 tane poşet çıkarıp ondan alışveriş yapmadığını belirlediğini çok ayıp oluyor. Adam sana yerini açıp otoparkını vermiş. Sen gitmişsin büyük bir marka olan Kakro Market'ten. Aynen o alışveriş yapmışsın.

Çok üzücü yani. Ay ben var ya gerçekten sana taş atardım arabanı biliyor musun öyle bir şey olsun. Taşı kaldırdı ya baktı poşa çıkıyor taşı arabanın camı aldı. Arabanın üstünde de o şeyi yazardım hani vardı ya Ferhan Şansay'ın kahraman bakkal süpermarkete karşı. Cemciğim biliyorsun artık yaşımız geçiyor. Kırklı yaşlarımıza merdiven dayadık. Geçtik de yani. Merdiven dayadık ve geçtik öyle diyeyim.

EYT'li olacaktık. Kıl payı kaçırdık. EYT'nin açılımı ne sence? Emeklilikte yaşa takılmayanlar. Ben de ders aldım. Belli bir...

Birikimimiz var artık çalışıyoruz çok şükür işlerimiz iyi gidiyor. Bu birikimlerimizi nerede değerlendirelim? Ya şimdi hemen insanın aklına ilk gelen şey ev alayım araba alayım gibi yatırımlardır ya. Ben Türkiye Hayat Emekli'nin yeni bir kampanyasını duydum. Yatırımla alakalı da bir yandan çok pozitif bir şey. Şimdi bizi dinleyenler de muhtemelen duydukları zaman şaşıracak ve ilgileneceklerdir diye düşünüyorum. Şimdi 100 bin lira başlangıç katkı payı ve aylık asgari 461 TL katkı payıyla giriş yaptığında.

Tamamlayıcı sağlık sigortasını da hediye ediyor sana. Nasıl yani? Hakikaten hediye mi ediyor? Evet ve bu tamamlayıcı sağlık sigortasının içerisinde 100 bin liralık yatarak tedavi teminatı da içeriyor. Bir dakika yatarak tedavi derken mesela gelip beni yatağında mı tedavi ediyor böyle ben uyurken? Yok bir de katarak tedavisi var. Yatarak tedavi değil ben katarak tedavi istiyorum gözlerimi görüyorum. Ve SGK anlaşmalı özel hastanelerde yatarak tedavilerde ameliyat suni uzuv, yoğun bakım ve küçük müdahale masrafların karşılanıyor. Peki.

Yine birikimlerimizi fonlarda mı değerlendiriyoruz Cemo? Evet, birikimin hem fonlarda hem de %30 devlet katkısına değerleniyor. Bitti mi? Bitmedi. Bitmez. Çünkü Türkiye Hayat Emeklilik yaptı bu kampanyayı. Valla doğru. Türkiye Hayat Emekliği'nin kampanyaları harbiden bitmiyor. Ayşe, bunlar ek olarak indirimli yabancı dil eğitimi online diyediysen gibi birçok avantaja sunuyor.

Ki bu avantajlar hep bir resim yemekliğin ek faydaları. Evet. Yabancı dil eğitimi denince de ben kanka ama biliyorsun. Yok dil derken böyle kendi o dil değil. Dilinizi biraz daha yemek yerken içeri sokun. Öyle değil. Yabancı dil bu. Nasıl yani? Başkasının dilini dikiyorlar. Biliyorsun yabancı dille ilgili çok güzel bir şey yaşamıştım geçen gün. Neymiş o? Bir böyle geçenlerde yurt dışına gittik Barış'la. Dedim ki ben İtalyan garson İngilizce konuşmaya çalışıyor çatpat.

Ben dedim ki yani şunu demeye çalışıyorum İngilizce. Burada normal su var mı? Hani yurt dışında böyle bir garip grup sular var ya. Mineral water, bin nemli water. Sparkle water falan. Adamın da benden İngilizcesi halliceymiş yani İtalya'nın. Ben ki burada dedim işte normal su var mı? Böyle dedi. Olmaz mı? Olur tabii. Ben gerek var ya.

Bence bunlar için bile Türkiye Hayat Emeklilik bize gerçekten şu hizmeti sunuyor olsa duacısı olurum. Herkes kemerleri bağlasın. O zaman anlatamadım dinleyicileri. 31 Ekim'e kadar Türkiye Hayat Emeklilik müşteri kampanyasını mutlak sürekli değerlendirin. Siz zaten en doğrusunu bilirsiniz. Zaten anlatamadım dinleyicisi. Tabii tabii. Neyi değerlendireceğini çok iyi bilir. Hiç gerek yok bu tanıtıma. Zaten onlar en doğrusunu bilirler. En doğrusunun Türkiye Hayat Emeklilik olduğunu bilirler. Evet. Ve Ayşe Balı Bey'in ne kadar komik olduğunu bilirler. Niye burada ben az komik olduğunu düşünüyorum? Ne oldu?

Finalde yine bana gelirdi şu anda acaba. Yok yok. Türkiye Hayat Emeklilik. Seni seviyoruz be. Varsın. Varsın bu sigorta dünyasında. Ben kesinlikle esnaf olsam her zaman düşünüyorum bunu. Çok alıngan bir esnaf olurdum. Aynı öyle. Biz var hiç çekilmezdik ya. Kaç ekmek alacaksın? Dört. Allah Allah. Altı kişi değil miydiniz siz? Öbür iki ekmeği nereden alıyorsun acaba? Hani berberler, kuaförler de öyle alıngandır ya. Kime kestirdin abi bu saçı?

Sen dersin ki abi işte müsait değildim turnedeydim işte Ankara'da biri. Belli.

Bir de hiç beğenmezler ya. Ya ben hiç başkasının kesimini beğenen kuaför görmedim. Yani şunu dese daha mutlu olacağım. Ya kime çok güzel kesmiş kime kestirdin dese anlarım. Hep bu ne abi kasap mı kesti bunu? Ya arkadaş ya o da o kuaför de bu arada ben gittiğimde kesim beğenmemişti. Ya ben hiç başkasının kesimi ya bu kuaförler derneği merneği bir şey yok mu? Bunlar birbirlerinin kesimleri beğensinler artık ya. Evet yani şöyle bir birlik bu arada gerçekten bazıları berbat kesiyor yani beğenecek durumda.

Ama kısa şeyde anlamıyorsun onu. Bak şöyle bir şansı oluyor. Anlatamadım dinleyicileri. Yine hayati bilgiler veriyor size farkındaysanız. Ve Türkiye'nin en çok dinlenen kanalındasınız. Metro FM'de ve dünyanın özür diliyorum düzelttiğin için. Sakın radyonuzun ayarıyla oynamayın. Hayati bilgi veriyorum size. Kısa saç kestirdiğiniz zaman ne kadar kötü kesildiği anlaşılmıyor. Ta ki uzayana kadar.

Aynen. Özellikle kadınlar beni çok iyi anlayacak. Çok kısa kesiriz ama mesela kulak hizasında falan böyle Sezen Aksu 88 modeli var ya biri uzun biri kusa falan. Sana kuaför o şovları yapıyor. Sen o gün eve bir gidiyorsun bir gazla çünkü artık saçın yani kuaför şekil vermiş ya. Kuaför fönünü çekmiş maşanı yapmış falan. Müthiş sanıyorsun abi ertesi gün duşa gir çık. O saçın bir sıçan gibi kafana yapışıyor.

Evet ya bir de bak kuaförler saçı bitirince bir spreyle bir spreyle çok güzel şekil veriyorlar ya. Evet ya. Ya kardeşim veriyorsun da ben evde kuaförle gezmiyorum ki ben yarın sabah kalkacağım benim bir uyanma halim var. Bir de ben o spreyi bozulmasın diye gece duşa da girmemişim. Çok güzel gözüküyor saçlarım diye. Bir kalkıyorum. Sprinter usta gibi uyanmışım sabah ya. Yani gerçekten şu dediğin doğru. Ne kimse kimsenin kestiği saçı beğenir. Ne kimse kimsenin aldığı kaşı beğenir. Kimse kimsenin yaptığı tırnağı. Biz yani sanki...

Toplumsal olarak mutsuzlukta ve birbirine böyle pislik atmakta birleşmek için el sıkışmışız abi. Mesela diyelim bir manavdan alışveriş yaptı. Şeftal aldın, elik aldın. Bir şey bir şey al. Karpuz aldın. Atıyorum kiraz kalmamış. Eşinden mesela çıkıyor. Aşkım kiraz da alır mısın diye. Sen de almamışsın. Sonra eve giderken daha yakın bir manava denk geliyorsun. Ama elinde bayağı manavdan alışveriş yaptığını belli edecek poşetler var yani. Portakal, portakal. Oradan kiraz alabilir miyim dediğin zaman tip tip poşetlere bakıyor ya. Kirazı al da. Yani.

Bizde şeftali de var. Ben belki senin kirazını çok seviyorum. Bizi niye stres sokuyor? Ben müşteriyim ya. Ben alışveriş yapacağım ya. İnanılmaz stres sokuyor. Çok güzel bir şey söyledin. Farkında mısın şu an?

Ne söyledim yine? Belki ben senin kirazını çok seviyorum dedin. Yani bazı insanlar da öyle değil mi? Bazı insanların her huyunu sevmek zorunda ve kabullenmek zorunda değiliz yani mesela. Evet evet aynen öyle. Ve ben seninle arkadaşlık yapıyorum diye her şeyini çekeceğim diye bir şey de yok yani. Belki karpuzun kabak, belki üzümün çürük değil mi? Belki incirin içi böyle vıyıl vıyıl olmuş. Ben senin kirazını seviyorum belki yani anladın mı? Evet ben varsayalım hani mesela diyelim tatile çıktık seninle çok eğlendik.

Üç gün sonra tatilden sonra sen başka bir arkadaşla dans etmeye gittin. Ben sana şunu mu demeliyim? Ben niye yokum? Ben belki dans etmeyi sevdiğim bir arkadaşın o. Evet. Öbürü de yemek yemeyi sevdiğim. Birisi muhabbet etmeyi sevdiğin. Yani ben her yerde olmak zorunda mıyım ya? Her yerde seninle yanak yanağa tatil yapmak zorunda. Ya da işte dedin ki bir hafta tatilim var. Üç gününü senle geçirelim. Üç gününü de filanca ile geçireceğim. Senin yanından Bodrum'dan Akyaka'ya geçeceğim. Vay. Demek altı günü benle geçireceğim.

Ya kardeşim 6 günümü niye seninle geçip katolik nikah mı kıydık yani tatile ediyoruz. Evet sen 3 günümü seninle geçirmek isteme dikkat etsene. Niye öbür 3 günü geçirmediğim günü dikkat etsene. Biz var ya biz problemliyiz ya. Hayır biz problem değiliz. Şu an bana bir aydınlatma yaşattın. Yani her insan da aynı şekilde bizim her huyumuzu sevmek zorunda değil. Ve bazen bazı yerlere davet edilmediğimizde bazı konuların dışında kaldığımızda.

Ya da işte sessizce bizden birileri bazı noktalarda uzaklaştığında şunu bileceksin yani ben manav değilim yani Şeyma Subaşı'nda dediği gibi sen pizza değilsin herkes seni sevemez. Müthiş düşünür filozof Aristoteles'ten sonra Şeyma Subaşı'nda dediği gibi. Yani hakikaten bir yerde de kadıncağıza hak vermeye başladım yani herkesi seni sevmesi mümkün değil çünkü senin de herkesi sevmem mümkün değil bu hayatta.

Herkesin her huyunu sevmen de yani mesela bazı şeylerini seviyorsundur onlarla yaşarsın bazılarını sevmiyorsundur sevdiğin kısmına kalırsın yani bu çok olağan bir şey bence. Bak çok bilgelik saçan bir konuşma yaptık gördün mü bir berberden esnaftan manavdan nerelere geldik be kardeşim. Yani anlatamadım bunun için güzel bize hep diyorsunuz ki işte anlatımda bu kadar konuyu nereden buluyorsunuz. Geçen gün bence Fenerbahçe'de işte oturuyoruz kahvaltı yapıyoruz Barış'la birlikte.

Çok tatlı bir hanımefendi geldi yanıma tamam mı? Ve ben de Barış işte telefonuna bakıyor falan. Ben de telefonuma bakıyorum. Hani öyle çiftler olur ya artık. İlişkide belli bir noktaya geçtikten sonra kahvaltı biter ve herkes telefonun elini alır. Bu arada ben eskiden bunu eleştirirdim. Ama bu da hiç eleştirilecek bir şeydi yani. Sevgililerinizi bunun için darlamayın. Ya 24 saat ne konuşabiliriz ki birbirimizle? Telefona almak mükemmel bir şey ya. Siz bizi Cem'le yan yana görseniz bir yemeğe gittikten sonra.

Beş dakika kanka ne haber iyi misin işte iyiyim çok güzel geçti yayın falan filan. Ne yiyorsun pizzayı gömelim mi beraber gömelim bir salata alalım mı alalım. Tamam abi ben biraz Twitter'dayım ben biraz Instagram. Ve bence birbirine bu lüksü arkadaş olarak yaşatmak da çok güzel sürekli onu bırak artık elinden telefonu dememekte. Tabii tabii yani zaten bir yandan her işi de olabilir bir yandan senin yanındayken de telefona bakmak.

Onu iyi hissettiriyor da olabilir. Ha anladım. O da güzel bir şey yani değil mi? Evet bu şey demek değil yani sen çok sıkıcısın sohbetin çok sıkıcı demek değil. O anda dediğin gibi işle ilgili bir mesaj gelir bir şeyi planlaması gerekiyordur. Ya da canı işte Instagram'da birilerini stalklamak istiyordur. Dilan Polat'ı falan benim gibi. Neyse ben işte böyle telefonlarımızı elimize aldığımızda böyle barışlar. Bir anı efendiler. Bir şey sorabilir miyim dedi. Ben de buyurun dedim.

Siz dedi. Ben de ne diyecek diye bekliyorum. Ayşe Balı Bey'siniz değil mi dedi. Ya Cem ben de Ayşe Balı Bey olduğuma o kadar utandım ki. O an o kadar çirkinim ki. Ne alakası varsa. Ya kadın çok tatlı. Ebru Hanım dinliyorsa buradan ona sevgiler gönderdi. Çok seviyormuş. Eşi de bizi Serhan Bey de. Senin beni çok seviyorlarmış. Sonra ben ona dedim ki. Saçımı toplamışım kanka biliyorsun. Benim alnım sürpriz yumurta gibi. Dışa doğru çıkık ya.

Alnım daha da çıkık o gün. Niye bilmiyorum bazı günler öyle şişiyor. Gözlerimin altı şişmiş falan. Güneş gözlüğümü çıkarmışım o an. Gözümde yok falan böyle. Tam böyle Ice Age'deki sit gibi çıktım kadının karşısına. Buz devrindeki sit. Sonra düşündüm dedim ki yani aslında hayatında ne kadar filtre yaparsan yap. Storylerinde işte Instagram'da falan. Zart diye bir anda birine yakalanabiliyorsun yani. En doğal halinle yani.

Kesinlikle canım. Barış da şey dedi hatta buna sonra ya dedi ikimizin elinde telefonlar falan hani sanki biz birbiriyle konuşmayan sürekli telefonuna bakan bir çiftmişiz gibi algılandık. Ben dedim ki yani yok hani normal doğal akışımızda yani çok da kasmaya gerek yok yani hayatta sürekli en güzel halimizle gözükmek için falan. Zaten biri seni menemen yerken yakalayabiliyor. Senin hiç böyle bir kaygın oluyor mu hayatta nasıl görünüyor mu acaba dışarıdan diye?

Ben gerçekten hani sonuç itibariyle kendi özeli, ben şöyle görünmekten biraz rahatsız oluyorum. Kendi doğal alanımda, diyelim ki misal bir banka kuyruğundayım ve sıra bir türlü bana gelmiyor tamam mı?

O araya birilerini alıyorlar bir şeyde bir şey oluyor ya geriliyorsun ya. Evet. Ya kardeşim ben 92 numaralıydım 91 yanıyor yarım saattir bir 92'ye geçemedi. Ha dediğim anda sesimden beni tanıyan birkaç kişi oluyor ya. Yani aa Cem abi fotoğraf çekilebilir miyiz diyor. Ayrıca ben orada çok minik bir derdim peşindeyim ya. Ya bana sıra gelmiyor benim için banka böyle şey mi olur falan diyeceğim zaman kendi şeyimi kullanıp bir anda aa tabii kardeşim oluyorum. Ondan sonra benim sıra numaram bir saatte yanmasa köşede pısıyorum.

Bir ağzımı açamıyorum. Mesela öyle kendi doğal halimde yakalandım. Yani denk geldiğim zaman çok şey oluyor. Mesela hesabı itiraz ederken. Ha o sadece öyle durumlarda. Tabii. Çupra 800 lira olur mu ya diyorum. Yanmazdan şey diyor. Cem Bey fotoğraf çekilebilir miyiz? Ben o zaman Çupra 800 lira olur mu? Normalde mesela onun için ünlü dediği yani popüler olarak gördüğü, ünlü olarak gördüğü, sevdiği, tanıdığı bir kişinin hesabı itiraz ederken görmemesi lazım. Mesela sen hiç ne bileyim Kenan Emirzaloğlu'nun hesabı itiraz ederken gördün mü? Bir restoranda.

Sen hiç Kıvanç Tatlıtuğ'un garsonla kavga ederken gördün mü? Kardeşim çatalayla sen de çatal gelmiyor yarım saatlere. Bizi ama böyle görüyoruz. Bizi çok doğal ortamımızda gördükleriz ama ben de bir ne yapacağımı şaşırıyorum. Ve bir anda o benimle fotoğraf çekilen kişi yüzünden normalde 450 lira vereceğim maksimum yemeğe 800 lira vermek zorunda kalıyorum. Bir fotoğraf geldim sana 350 liraya. Bir de şey mükemmel oluyor ya öyle anlarda.

Birileri seni gördüğünde hemen böyle çevirmeye çalışıyorsun ya. Hesabı itiraz ederken böyle sana yalınabilir. Cem abi seninle bir fotoğraf çektirebilir miyim dediğinde. Hemen delikanlık yapıp kardeşim ben sen mahcup olma diye hesabı kontrol ettim. Eksik yazma diye. Çupra 800 az var. Bu çupra 1800 lira olması lazım böyle bir şey. Geçen bir yemek yerine gittik Cem'im.

Yani yan yana iki restoran var tamam mı? Böyle iskelenin üzerinde. Biri böyle doldurmuş yani 100 kişilik yere 300 kişi almış. Biri 100 kişilik yer 40 kişi var. 40 kişiye git abi.

Niye? Barış da aynı şeyi söyledi. Niye? Bak şimdi benim için yemekte. Şimdi iki taraf yan yanaysa abi. Birinin etleri gidip anguz keşek hali yok. Ta Nijerya'dan dana getirecek anguz keşek hali yok. Yan yana muhtemelen aynı yerden et alıyor. Yani aynı yerden alıyorlar balığı. Yani yan yana olup da çok başka toplantıcılardan bal alan olduğunu sanmıyorum. Bir tarafı muhtemelen dükkanın içerisinde gelen zamanında popüler biri gelmiştir.

İçi çok şıktır. Daha çok garson vardır. O da oraya tercih edersin. Yan tarafı muhtemelen yemeği daha güzel. Hadi yemeğin de daha güzel. Geçtiğim hiç önemli değil. Salaş. Rahat. Abi yani ben masalar birbirine değen masalar oluyor ya. O kadar garson gelemeyi. Evet yani yan taraftaki sana haydari yedirebilecek kadar yakında oluyor bazen. Aynen dondurması üstüme dökülmüş geçen gün. Adamın. Ben de dedim ki tamam olabilir dedim. Diğer tarafa. Senin de düşündüğün gibi. Barışın da 40 kişilik tarafa geçelim. Sonra diğer yanımızdaki arkadaşlarımız dedi ki.

Yok dediler hani burası bu kadar kalabalıksa iyidir muhakkak. Ve sonra biz oraya geçtik. Abi sonra oraya geçtik. Ve şöyle şöyle ve orası da o kadar popüler ki yani yer bulunamıyor bilmem ne falan böyle tam kapı ağzındayken birileri iptal etti kapının önünde yani. Tamam dediler yer açıldı yani 6 kişilik yer açıldı alabiliriz. Aa biz de bir sevindik falan. Zaten şöyle bir his oluyor ya hani sürekli kapıda sana birileri almıyoruz rezervasyonumuz dolu. 3 ay sonraya doluyuz dediğinde orası çok kıymetleniyor.

Evet evet. Harbuki içerisi bomboş. Harbuki tadilat. Aslında tadilat da yapacaksın. Ya tadilat da izlemeyeceksin. Full dolu izleyeceksin. Kapatsan etrafını. Millete de beklentiyi yükselteceksin böyle. Bir et geldi yiyemezsiniz ama. Sonra abicim biz gittik oturduk neyse iskeledik. Güzel de bir yeri. Adımı diyoruz ki mesela işte balıkçı ya. Balıkçı oldu içişte. Diyoruz ki kalamar karides var mı diyoruz. Diyor ki abi daha erken gelecektiniz bitti. Cem bak yemin ediyorum hiç abartmıyorum saat 7.

Akşam yemeği saati kaç olabilir? Hani üçte mi geleceğiz akşam yemeğine öğleden sonra? Biz ikindiye kılıf geldik kardeşim ama inşallah seni rahatsız etmiyoruzdur. Sonra diyoruz ki mesela hadi onu yiyemedik tamam. Böyle ara sıcak gibi paçanga böreği var. Paçanga böreği var mı? Son böreğimi 13 numaralı masaya verdim. Ya kardeşim bana bitenin hikayesini anlatma. Bir de niye masa numası gidip orada mı yiyeyim yani? Şey mi diyeceğim iyi günler. 13 numaralı masaya evet. Abi paçanga böreğinden bir tane alabilir miyim? Çok canım çekti. Onu diyecek halim yok ya. Bir de şey de var mesela bazı mağazalar var.

Mesela şunun small'u var mı diyorsun? Yeni sattım diyor. Ya yeni sattın da ben yani telefoncular da aynı şey yapıyor. Bilmem ne Pro Max bilmem kaç var mı? Abi dün sattım onu diyor. Ya ben gidip alan kişiyi mi bulayım? Yani bana niye önceden sattın? Bana elinde olanlarla ilgili bilgi ver. Çok doğru. Bu gereksiz bilgiyi niye veriyorsun? Kendini yükseltmek için. Ve ondan sonra biz de normalde balıkçıya dedik ki ya kardeşim sende balık yok. Hani ara sıcak yok bir şey yok falan. Ya dedi abla dedi.

Köftem kaldı biraz dedi, pirzolam kaldı. Zaten bir yerde her şey satılıyorsa oranın yemeği berbattır abi. Yani tavuk şiş aynı anda, lokum aynı anda, çipurayı aynı anda satıyorsa o adamın çok kafası karışıktır o restoranın. Bir tanesi iyidir onun. Neyse ben köfte alayım, yanındaki arkadaşım pirzola söyledim. Cem bir geldi yemek, bak sanki buzdolabından çıkmış o köfteler. O kadar soğuk ki hepsi. Adamı diyorum ki,

Beyefendi dedim bu soğuk. Hani bazı insanlar da vardır ya o yemeği geri göndertmeye utanırlar. Ya boş ver. Abi zaten hayvan gibi paralar istiyorlar. Zaten popüler olmuş. Hata bizde yani kalktık gittik oraya. Kırk kişilik yan yere oturmadık. Sakin sakin. Ben diyorum ki bunu göndertelim. Mesela bazı insanlar şey diyor. Ayıp olur. Ya ben sana ve anlatamadım dinleyicilerine bunu sormak istiyorum. Para karşılığı aldığın bir hizmette hiç beklediğin hizmeti alamıyorsan göndertmek ayıp mı o tabağa? Şımarıklık değil ama.

Evet evet aynen öyle. Çok soğuk bir mercimek çorba, çok soğuk bir köfteyi göndertmek ayıp mı 40 dakika bekledikten sonra? Hiç ayıp değil. Bence şöyle bir mantık olmalı. Eğer köfte veya her neyse yemek iş senin gibi değilse. Garson beye bakar mısınız? Buyurun yanıma oturur musunuz? Garson beye şimdi elinize çay dökeceğim.

Sıcak çay. Sıcak olup olmadığını bana söyler misiniz? Beyefendi anlayamadım. Bir şey de test ediyorum. Döktüm çayı. Ay yandım. Yani demek ki sizin sıcaklık ve soğukluk algınız var. Peki bu algınızı neden servis ettiğiniz köftelerde değerlendirmiyorsunuz? Müthiş bir mesaj verildi. Bundan sonra öyle soğuk soğuk köfteleri kimseye veremezdi. Ben sana söyleyeyim. Sen bunu kesin yapardın bu arada. Ben Cem'le tabii çok fazla yemek yediğimiz için.

Cem kesinlikle bu konularda acayip ama çok nezaketli ve tabii ki hep üslubuna ve çalışana her zaman empati kurarak yaklaşır ama mutlaka bunu şaka yolu söyler. Mesela biz bir kere Cem'le bir yemeğe ektik. Arkadaş söylediğimiz sipariş gelmiyor. 16 tane ekmek geldi masaya. Sanki dersin şeyiz yani ekmek yemeğe gelmiş. Cem diyor ki kartona sen de çölyak hastası yapacaksın artık diyor. Geçir şu yemekleri 16 tane ekmeği diyor zeytinyağına bandık.

Bir kere bir şey böyle nezaketle söyleyince karşı tarafta alınmıyor yani zaten. Tabii canım ayrım öyle. Sonra kalkıyoruz abi o yediğimiz yemek yani yemek zehir zıkkım oldu tabii yiyemedik hiçbir şey. Böyle bir ciddi de bir hesap ödedik. Kalkarken garson dedim ki gerçekten dedim yani her şey için çok teşekkürler. Sizin de anlıyorum ama dedim. Hakikaten yani istediğimiz yemeklerin yarısından çoğunluğu yemedik. Gelen de çok soğuk geldi. İletirsiniz artık dedim. Adam bunu böyle yaptı.

Neyi yöneteceğim ya? 100 kişilik yere 300 kişi gelmişsiniz. Sanki biz 300 kişi toplanıp geldik. Arkadaşlar kaç kişiyiz? 300. Şurası kaç kişilik? 100. Saldır. Oğlum siz almışsınız. Ya kardeşim evet ya aynen. Ben ne bileyim içerisini görmüyorum bile kaç 100 kişilik olduğunu. Bu senin işletmecinin problemi yani. Sen ne bana bağırıyorsun anladın mı? Sonra dedim abi sen nerelisin dedim. Trabzonluyum diyor. Dedim belli biraz.

Biraz sen darlangaçsın yani. Bizim de arkadaşlarımızda Trabzonlu vardı. Diyor ki hemşerimin üstüne çok gitmeyin. Onun kafası atınca biraz sinirleri gerilebiliyor. Bizde de var öyle bir tane Giresunlu ile evliyiz ondan biliyor musun? Dedim abicim sen haklısın falan filan deyip devam ettim yoluma ama şu dediğin çok doğru abi. Bir yerde çok kalabalık varsa orada iyi yemek yemeyeceğin garanti ve net yani.

Hiçbir zaman oturduğu yerde, gittiği yerde doğru siparişi veremeyen bir insan vardır ya, hep diğerlerinin ki daha lezzetlidir. O insan benim işte. Açık büfelerde öyle oluyor. Mesela sen yarım saat gezmişsin. Allah'ım bulgur pilavı, nohut, nohut. Allah Allah. Oğlum ulan masaya bakıyorum, oturuyorum masaya. Yanında mor, garip bir salata var. Şimdi adamı da eğilip soruyorum. Beyefendi pardon, afiyet olsun. Buyurun.

Ya şu mor salatayı nereden aldın? Denmiyor ki. Adam dönüp bak ya şurada vardı ama en sonunu ben aldım. Biraz çok mu aldınız sanki acaba bölüşsek mi? Yani diyemiyorsun ya çok enteresan. Açık büfelerdeki galiba bence servis tabakları, yani servis yemekleri bazı müşterilere ayrı bir şekilde saklanıyor. Yani bir dolap molap bir şey var, bir kapı var. Hani bu gizli kalsın da buzdolabından giriyorsun ya. Onun gibi giriyorsun böyle. Oradan başka yemekler alabiliyorsun.

Bir de şöyle bir şey. Şöyle bir şey çok komik değil mi mesela? Hiçbir zaman ben bir yere gittiğim zaman sana da oluyor mu bilmiyorum. Şunu geri çeviriyorum. Abi meyve tatlı. Yanımdaki de hep şey diyor. Yok yok gerek yok ben böyle. Tatlı alırız. Bir de ikram olan tatlı ve ikram olan çay her zaman kötü oluyor. Ki onlar herkes tamamen şey demek biliyor musun? Hadi abi kalkın hadi hadi. Tam olarak o demek.

Yani sen mesela öyle bir insan mısın bu arada? Hani insanları abi tatlı almayalım, meyve almayalım diye kaldıran insan mısın? Yoksa alalım alalım ya tamam hani kırmayalım. Ben arkamızdan atsalar diyelim onu. Mesela diyelim almayı unuttuk. Adam arkamızdan şeftalleri atıyor. Havada toplarım o şeftalleri. Sen hiç bir zaman geri çevirmeyen ve her zaman tıpkı benim gibi ruhu şişman olanlardan olduğun için.

Çünkü şunu bilmiyoruz abi. Kaç gün daha yaşayacağız. Hayatta kaç gün daha sağlıklı kalacağız. Kaç gün daha tatlıları yiyebileceğiz. Çünkü bir gün gelecek. Check upta bize diyecekler ki artık şekeri tamamen kesiyorsun Ayşe'cim. Evet. Belki de ben şu an son şeftalimi yiyorum. Şeftali. Şeftali evde yok ben kayısı diye müthiş bir şaka vardı. Fıkra vardı. Babam bunu 26 kere falan anlatıp reaksiyon alamayınca sonunu bir daha anlatmıştım.

Bak Şeftali yok diyor bak. Bak adamın adı Tali'ymiş. Şeftali. Karısı da reyleri söyleyemiyormuş. Handan bak bak. Karısı kocası işe gidiyor telefon açıyor diyor ki. Tali Bey orada mı diyor. O da diyor ki Şeftali diyor ki ben kayısı. Bak reyleri söyleyemiyor ya Handan. Anne böyle aynen Ömer. Aslında karısı. Aslında alınır mı olayı sen? Karısı.

Ya bu babalarımızın kötü şaka yapması yasaklansa üç kelime kuramazlar biliyor musun hayatta? Senin baban da biliyor bu arada. Kötü şaka da bir dünya markası. Bilmem mükemmel. Ya benim babam şaka konuşuyor. Beni bazen çok büyük heyecanla arıyor. Şaka yapacağı zaman. Ve ben de o an çok müsaade olamadım. Çok üzülüyorum mesela. Cem falan diye. Mesela sessiz mesajları da öyle. İlk bana attığı sessiz mesajlar şöyleydi babamın. Benim cevap vermemi bekliyor sessiz mesajı. Yani keşke bulabilsem de dinlesem. Şöyle bir sessiz mesajı var bende babamın. Cem.

Cem! Cem! Nurhan niye cevap vermeyi bu be? Bu telefon açmıyorsun ya. Arkadaşlar bugün yine güzel sohbetlerimizle, obezitemizle değil mi? Sevdiğimiz yemekler ve popüler mekanların ne kadar içinin boş olduğu ile ilgili harika bir yayın yaptık. Her hafta ben böyle özetlesem ya programları.

Bence harika. Çok hoşuma gidiyor senin özetlemen. Sonuçta tabii ki Metro FM'de hafta içi her sabah 7 ile 10 arası yayındayız. Karnaval grubun içerisindeki radyolardan biri olan Metro FM. Ayrıca bizim yayınımızı müziksiz ve reklamsız dinlemek isteyen dinleyicilerimiz de karnaval.com'dan, Spotify, iTunes ve Google Podcast'tan dinleyebilirler. Orada Instagram'larımızdan da bizi takip edebilirler. Çok sürpriz bir bilgi vereceğim size. Ayşe Balıbey'in Instagram hesabı Ayşe'nin bavulu.

Benim Instagram hesabım Cem İşçiler. Tüm hayat akışımızı paylaştığımız, sizlerle bir olduğumuz bu sosyal mecralarda iletişimi sıkı fıkı tutmaya devam edelim. Hayat öyle 300 kere gelmiyor arkadaşlar. Yani hazır bu yakınlığı bulmuşken beraber yaşayalım ya. Anlatamadığım bu yüzden var zaten. Anlatamadığım sizler için var, size rağmen yok. O yüzden lütfen bizi Instagram'dan...

Takip etmeyi. Neyi konuşmamızı istiyorsanız onları yazmayın. Ya başıma bugün böyle bir şey geldi. Şunu gömelim Ayşe abla. Şuna beddua gönderelim Cem abi. Daha ziyade bedduaları bana yazın. Başınıza gelin Cem'e. Çok özür dilerim. Sen az önce Instagram'da bizi takip etmeyi unutmayın gibi bir şey mi söyledin? Evet. Yani Instagram'dan bizi daha takip etmeyen dinleyiciler mi var? Yok canım yoktur öyle biri. Yoktur. Aman ha.

Neyse anlatamadım bitti. Hemen instagramları açıp Cem İşçiler veya Esen'in boğulu yani ikisini birden takip alalım. Öpüyoruz sizi çok seviyoruz. Bizleri seviyoruz hoşçakalın. Anlatamadım. Güvene ihtiyaç olan her anda yanınızda olan Türkiye Sigorta anlatamadım podcastini sundu.

This transcript was generated by Metacast using AI and may contain inaccuracies. Learn more about transcripts.
For the best experience, listen in Metacast app for iOS or Android
Open in Metacast